-
1 tek
(-ki)1.1) оди́н, еди́нственный, оди́н-еди́нственныйtek adam — еди́нственный в своём ро́де [челове́к]
tek bir — то́лько оди́н; ни одного́ (в отриц. предложениях)
tek çıkar yol — еди́нственный вы́ход
bir tek misal — один-еди́нственный приме́р
2) оди́н, одино́чный, одино́кийtek ağaç — одино́чное де́рево
3) еди́ныйtek cephe — еди́ный фронт
tek enerji sistemi — еди́ная энергети́ческая систе́ма
tek elden — под еди́ным руково́дством
4) нечётныйtek mi çift mi, çift mi tek mi? — чёт или не́чет?
tek tek — а) поодино́чке; б) нечётные номера́; в) непа́рные
2.1) ка́ждый из составля́ющих недели́мую па́ру; оди́н из па́рыterliğin teki — одна́ ту́фля (домашняя)
2) рю́мка во́дки(bir) tek atmak — опроки́нуть (вы́пить) [одну́] рю́мку, пропусти́ть по ма́ленькой
3.в начале предложения, указывает на сильное желание говорящего то́лько бы4.со словами, оканчивающимися на-lı, -lık одно-, моно-tek değerli — одновале́нтный
tek gözlü — одногла́зый
tek heceli — грам. односло́жный
tek hücreli — биол. однокле́точный
tek istikametti yol — у́лица (доро́га) с односторо́нним движе́нием
tek kollu — однору́кий
tek manalı — недвусмы́сленный
tek taraflı — односторо́нний
◊
tek başına — а) сам, сам по себе́; самостоя́тельно; б) отде́льно, оди́н, в одино́чку◊
tek kürekle mehtaba çıkmak — а) приступа́ть к де́лу без доста́точной подгото́вки; б) неуме́ло остри́ть, нетакти́чно шути́ть◊
tek sözle — одни́м сло́вом, коро́че говоря́◊
teke tek dövüşmek — би́ться оди́н на оди́н◊
teke tek kavga — единобо́рство, поеди́нок◊
tek tük — а) едини́чный; споради́ческий; ре́дкий; малочи́сленный, немногочи́сленный; б) ре́дко; ма́ло; и́зредка; то там, то здесь◊
tek tük rasgelmek — и́зредка встреча́ть -
2 iki
два дво́йка (ж)* * *1.ikimiz — дво́е из нас
2.ikisi de — они́ о́ба
дво́йка ( цифра)3.со словами, оканчивающимися на -lı, -lık дву(х), обою́до-, двоя́ко-iki aylık — двухме́сячный
iki kanatlı kapı — двуство́рчатая дверь
iki kişilik — двухме́стный
iki partili sistem — двухпарти́йная систе́ма
iki taraflı trafik — двусторо́ннее движе́ние
iki taraflı kılıç — обоюдоо́стрый меч
iki taraflı sorgu — перекрёстный допро́с
••iki çıplak bir hamamda yakışır — посл. двум го́лым подходя́ще быть то́лько в ба́не ( двое бедняков не составят счастливую пару)
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur — посл. с ми́лым рай и в шалаше́
iki karpuz bir koltuğa sığmaz — посл. нельзя́ выполня́ть одновреме́нно два де́ла
iki aslan bir posta yatmaz — посл. два медве́дя в одно́й берло́ге не зиму́ют
iki dinle bir söyle — посл. сло́во - серебро́, молча́ние - зо́лото
iki kaptan bir gemiyi batırır — посл. два капита́на на корабле́ пото́пят кора́бль
- iki arada bir derede kalmakiki tavşan birden avlanmaz — посл. за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь
- iki ateş arasında kalmak
- iki ayağı bir pabuca sokmak
- iki de bir
- iki cami arasında kalmış beynamaz
- iki çift lâf etmek
- iki çift söz etmek
- iki dirhem bir çekirdek
- iki eli böğründe kalmak
- iki eli kanda olsa...
- iki eli yakasında olmak
- iki gözü iki çeşme ağlamak
- iki kat olmak
- iki kere iki dört eder
- iki lâfı getirememek
- iki sözü bir araya getirememek
- iki paralık etmek
- iki zahmetten biri
- iki sıfır lâf etmek
- iki sıfır lâf konuşmak
- iki tek atmak
- iki ucunu bir araya getirememek
- bir sözünü iki etmemek
См. также в других словарях:
bir tek atmak — bir kadeh içki içmek Canım şurada bir tek atalım, serinleriz, konuşuruz dediler. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
adım — is. 1) Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri 2) Bir ayak atışıyla alınan ve uzunluğu yaklaşık 75 cm olan mesafe 3) Girişim, hamle 4) mat. Bir gösterge ucunun eş olarak ayrılmış yaylardan biri boyunca aldığı yol 5) sp. Bir yarışın belirli … Çağatay Osmanlı Sözlük
tepe — is. 1) Bir şeyin en üstteki bölümü Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz. S. F. Abasıyanık 2) Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası Ekşisu da trenden indikleri sırada güneş tam tepelerindeydi. N. Cumalı 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Deep state — The Deep state (Turkish: derin devlet) is alleged to be a group of influential anti democratic coalitions within the Turkish political system, composed of high level elements within the intelligence services (domestic and foreign), Turkish… … Wikipedia
çıkarmak — den 1) Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı. Ö. Seyfettin 2) i Sonunu getirmek Bu para ile ayı çıkarırız. 3) i Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek 4) i Bulmak, ortaya koymak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikmek — 1. i, e, er 1) Bir cismi dik olarak durdurmak Bir yere direk dikmek. 2) Yetiştirmek için bir bitkiyi toprağa yerleştirmek Boş toprağa bir koru dikseniz otuz yılda gölge verir. F. R. Atay 3) i Bardak, kadeh, testi vb. kapların içindekini bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük